Yaşlanmanın iki türü vardır. Biri, saçların ağarması, görüş keskinliğinin bozulması, işitme duyusunun zayıflaması gibi değişikliklere yol açan biyolojik yaşlanmadır. Bu değişikliklerin en önemlisi, kişinin, çeşitli hastalıklara yakalanma eğiliminin yükselmesi, hastalığı atlatma gücünün azalmasıdır. İleri yaşlarda ölüm oranının artması bu nedene dayanır ve bu yüzden, yetmiş beş yaşında bir insanın o yıl içinde ölme olasılığı, yirmi yaşındaki birinin aynı yıl içinde ölme olasılığının kırk bir katıdır. Canlılığın azalması anlamına gelen bu olgu bugün için açıklanmış olmamakla birlikte, incelenmeye başlanmıştır. Öbür biyolojik değişikliklerde olduğu gibi, canlılığın azalma hızının da yapay olarak düşürülebileceği hemen hemen kesin sayılabilir. Bu konuyu inceleyen bilim dalına deneysel gerontoloji adı verilir. Önümüzdeki yirmi beş yıl içinde, tıpta görülecek ilerlemenin en önemli bir bölümünün bu alanda gerçekleşeceği de ileri sürülebilir. Kişinin biyolojik yaşlanmaya karşı koyabilmesinde üç etken rol oynar: şans, para ve genetik miras. Biyolojik yaşlanmayla savaşma olanağı çok kısa bir zaman içinde bulunacak olsa bile, bugün için böyle bir olanaktan söz edilemez. Ne var ki, •insan toplumlarında yaşlılığı katlanılmaz kılan şeyler, genellikle biyolojik yaşlanmanın getirdiği sonuçlar değildir. O durum, "sosyogenik yaşlanma"nın sonucudur. Sosyogenik yaşlanmayı yalın bir dille açıklamak gerekirse, "toplumun, belli bir yaşa gelen kişiye belli tutum ve davranışları zorla benimsetmesi" tanımını kullanabiliriz. O belli yaşa gelen kişiler "emekli"ye ayrılır; yani, yararsız yaratıklar haline getirilir, işsiz ve bazan da parasız bırakılır.
Yaşlanmanın iki türü vardır. Biri, saçların ağarması, görüş keskinliğinin bozulması, işitme duyusunun zayıflaması gibi değişikliklere yol açan biyolojik yaşlanmadır. Bu değişikliklerin en önemlisi, kişinin, çeşitli hastalıklara yakalanma eğiliminin yükselmesi, hastalığı atlatma gücünün azalmasıdır. İleri yaşlarda ölüm oranının artması bu nedene dayanır ve bu yüzden, yetmiş beş yaşında bir insanın o yıl içinde ölme olasılığı, yirmi yaşındaki birinin aynı yıl içinde ölme olasılığının kırk bir katıdır. Canlılığın azalması anlamına gelen bu olgu bugün için açıklanmış olmamakla birlikte, incelenmeye başlanmıştır. Öbür biyolojik değişikliklerde olduğu gibi, canlılığın azalma hızının da yapay olarak düşürülebileceği hemen hemen kesin sayılabilir. Bu konuyu inceleyen bilim dalına deneysel gerontoloji adı verilir. Önümüzdeki yirmi beş yıl içinde, tıpta görülecek ilerlemenin en önemli bir bölümünün bu alanda gerçekleşeceği de ileri sürülebilir. Kişinin biyolojik yaşlanmaya karşı koyabilmesinde üç etken rol oynar: şans, para ve genetik miras. Biyolojik yaşlanmayla savaşma olanağı çok kısa bir zaman içinde bulunacak olsa bile, bugün için böyle bir olanaktan söz edilemez. Ne var ki, •insan toplumlarında yaşlılığı katlanılmaz kılan şeyler, genellikle biyolojik yaşlanmanın getirdiği sonuçlar değildir. O durum, "sosyogenik yaşlanma"nın sonucudur. Sosyogenik yaşlanmayı yalın bir dille açıklamak gerekirse, "toplumun, belli bir yaşa gelen kişiye belli tutum ve davranışları zorla benimsetmesi" tanımını kullanabiliriz. O belli yaşa gelen kişiler "emekli"ye ayrılır; yani, yararsız yaratıklar haline getirilir, işsiz ve bazan da parasız bırakılır.